Birkaç hafta önce İngiltere’den dünyaya parodi gibi bir haber yayıldı. Chapel St Leonards adındaki bir sahil kasabasında köpeğini yürüyüşe çıkaran bir mahalleli, yoga derslerinin yapıldığı yerel gözlemevinde gördükleri karşısında donakaldı: Karanlık stüdyoyu sadece mum ışıkları aydınlatıyordu ve stüdyo zemininde sırt üstü yatan insanlar kıpırdamıyordu. Hemen polisi arayan mahalleli, insanların bir tür tarikat katliamına kurban gittiğini ihbar etti. Olay yerini basan kalabalık polis ekibi ise yoga eğitmeninin ve öğrencilerinin şaşkın bakışları karşısında konunun tamamen yanlış anlaşılmış olduğunu farketti.
CESET POZU: ŞAVASANA
Küresel bir viral haber haline gelen bu yanlış anlaşılma, aslında en önemli modern yoga uygulamalarından birini gündeme taşıdı. Genellikle akrobatik veya esnek pozlarla anılan yoganın, kimileri tarafından “fazla sakin” olarak tanımlanan yönüne dikkat çekti. Toplu katliam ihbarına sebep olan pozun ismi “şavasana”. Sanskrit dilinde tam olarak “ceset duruşu” anlamına geliyor. 15. yüzyıla ait önemli yoga metni Hathapradipika’da bu duruş şu şekilde anlatılıyor: “Ceset gibi sırt üstü yere uzanmaya şavasana denir. Yorgunluğu giderir ve zihnin sakinleşmesini sağlar.”
Her ne kadar modern yoganın oluşumu ve yayılımına şahitlik eden son yüz yılda, derslerin sonunda uygulanan gevşeme çalışması bu poz içerisinde yapılsa da, günümüzdeki derin gevşemenin mantığı ile ceset pozunun ortaya çıkış döneminde taşıdığı anlam ve amaç birbirinden oldukça farklı. Eski yoga metinleri, yönlendirmeli gevşeme veya meditasyona dair herhangi bir açıklamada bulunmaz. Ancak bugün, ceset pozu içerisinde yapılan derin gevşeme çalışmaları “propriyosepsiyon” ya da “özduyum” denilen algılama yeteneği üzerinde odaklanır. Bu algılama ile kişi, gözleri kapalı da olsa vücudundaki kasları, eklemleri ve iç organları hakkında hissiyat odaklı bilgi sahibi olabilir, uzuvlarını hareket ettirebilir. Özduyum ile rahatlama yöntemi, her ne kadar etkili olsa da kökleri yogada olan bir çalışma değildir.
YOGA UYKUSUNUN KÖKLERİ
Ceset duruşu (şavasana) ve yoga uykusu (yoganidra), günümüzde farklı amaçlar ve yöntemlerle uygulanıyor. Sanskrit dilinde bir bileşik isim olan “yoganidra” kelimesi “yoga olan uyku”, “yoganın neden olduğu uyku” veya “yoganın uykusu” şeklinde Türkçeleştirilebilir. Ancak terimin özel anlamı tarihsel bağlamıyla doğrudan ilişkili.
Yoganidra terimi, Hindistan’ın en eski iki destanından biri olan Mahābhārata’nın ilk kitabında yer alır ve evrenin döngüleri (yuga) arasında tanrı Vişnu’nun derin uykusunu tanımlamak için kullanılır. Aynı anlam, Krişna ve Vişnu gibi tanrılar hakkındaki başka metinlerde de mevcuttur. Ayrıca “yoganidra”, Devimahatmya adlı bir metinde bir tanrıçanın adıdır. Bu hikayede Hindu tanrılarından biri olan Brahma, tanrıça Yoganidra’dan Vişnu’yu derin uykusundan uyandırmasını, böylece Madhu ve Kaitabha adlı iki güçlü iblisle yüzleşebilmesini ister.
Dolayısıyla bu terimin milattan önce 300 yıllarından itibaren karşılaşılan ilk kullanımları belirli bir yoga uygulaması veya tekniği ile ilgili değildir. Bunun yerine tanrısal bir kavram olarak karşımıza çıkar: Yoganidra bir tanrının derin uykusu veya tanrıçanın, uyku olarak kişileştirilmiş halidir.
TANTRALAR VE İLK ORTA ÇAĞ METİNLERİ
Tantra metinlerinin ortaya çıktığı dönemde, yoganidra teriminin meditasyonla ilişkilendirildiği görülebilir. Tanrı Şiva’cı bir metinde yoganidra “derin bir içsellik durumu” olarak tanımlanır. Bu hal içerisinde, muazzam bir barış hissi mevcuttur ve bu noktaya ancak manevi bir öğretmenin rehberliğinde ulaşılabilir. Buddhist bir metin ise “aydınlanmış Buddhaların gizli bilgi edinmek için girdiği bir durum” olarak yoganidradan bahseder. Bu metnin bir tefsirinde, yoganidranın dikkat dağınıklığından uzak derin bir odaklanma durumu olduğu ve bu yüzden yoga ile uyku unsurlarının birleştirildiği not düşülmüştür.
Milattan sonra 600-1000 yıllarını geçtikten sonra ise yoganidra terimi ilk kez yoga odaklı metinlerde görülür. Bu metinlerde yoganidra, ruhsal özgürlüğe giden yollardan biri olarak tanımlanır. Hatta kurtuluş anı olan “samadhi” haliyle bir kabul edilir. Yoganidra içerisindeki yogi, düşüncelerin, nefesin ve bedensel hareketlerin durduğu bir dinginlik durumuna girer. Bu hal içerisindeki yogi, dışarıdan bakanlar için uykuda görünür. Ama içeride daha yüksek ve mutlu bir gerçekliğe uyanıktır. Meditasyon denilen de işte budur.
GÜNÜMÜZDE DERİN GEVŞEME
Orta Çağ’dan günümüze kalan yoganidrada başarılı olmak için yoginin dünyevi işlere tarafsızlık duyması ama bu yolda ona rehberlik eden gurusuna da bağlılık duyması gerekir. Huzursuz düşüncelerini susturabilen, tam farkındalığa ulaşan, uyku-rüya-derin uyku gibi sıradan hallerin ötesine geçebilen yogi, artık muazzam bir huzur ve mutluluk haliyle yoğrulur.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan ve tanınan derin gevşeme modeli, Swami Satyananda adındaki bir yoga üstadının tarihsel yoganidra ile özduyumsal (propriyoseptif) gevşeme yöntemlerini birleştirmesiyle 1976 yılında oluşturuldu. Bir tür meditasyon şekli olan ceset duruşu, modern derin gevşemede hazırlık aşaması haline getirildi. Bu duruş içerisinde hareketsiz bir şekilde uzanan kişinin amacı, bedenin çeşitli noktalarını zihniyle tarayarak algılarını dışarıdan içeriye çevirebilmektir. Kişi, çalışma sonunda oldukça dingin ve rahatlamış bir şekilde yerinden kalkar. Bu uygulamayı toplu bir şekilde ve mum ışığı eşliğinde yapan insanların, dışarıdan bakan ve konuyu bilmeyen biri için polisi aratacak kadar “ölü gibi” görünmeleri oldukça normaldir.
Gülnihal Özdener
Odatv.com